26 Mayıs 2010 Çarşamba

Hollywood yazılı otel




Amerika'nın en Hollywood şehrindeki Hollywood yazısı bir otel projesine ilham kaynağı oldu. Danimarklı Bayarch grubu Hollywoodlu yetkililere sundukları teklifte şehrin adının yazılı olduğu bir tasarım hazırladılar. Dünyada ilk defa harflerden oluşacak bir proje olacak olan Hollywood Oteli 10 katta toplam 308 odadan oluşacak. En üst katlarında gözlem kulesi ve konferans salonları, sinema ve tiyatronun da yer alacağı proje içinde butik bir Hollywood Müzesi ve cafesi de yer alacak.

Çimenlerin altında gizlenen şehir!




İsveç'in kuzeyinde yer alan şehrin içinde yer alan Östersund şehrinde, şehrin ortasında yer alan küçük bir dağı nasıl değerlendireceğini bilemeyen İsveçli yetkililer, burayı 42 Mimar isimli İngiliz Mimarlık şirketine teslim edince ortaya yeşil açık hava müzesi çıktı. Daha önce doğal bir alan olarak kullanılan orman içine müze ve rezidans gibi ticari faaliyetler ekleyen 42 Mimarlık doğal yapıyı bozmadan adeta çimenleri kaldırarak altına bir şehir inşa etti! Yerin altında küçük bir müze, rezidans alanlarını yanı sıra yerin üstünde ise doğallığın hiçbir şekilde bozulmadığı bir mimari karşılıyor. Rüzgara yönünde yürüyüş yolları, engeller için özel tasarlanan spor imkanları projenin en ilgi çeken detayları arasında yer alıyor.

Abu Dabi'de Ferrari dünyası



Abu Dabi'de yapılacak olan Ferrari Temalı Park uzun zamandır beklenilen projelerden biriydi. Sonunda açılış zamanı geldi çattı. Ekim 2010'da açılacak projenin tüm aşamaları tamamlandı. Dünyadaki ilk Ferrari konulu temalı park olma özelliği gösteren proje olan ilk defa görücü karşısına çıktı. Ferrari tarafından hazırlanan performans şovların yanı sıra test sürüşlerinin yapılabileceği ayrıca çocuk ve gençlere yönelik çok sayıda eğlence parkının da yer alacak. 200 metrekare alanda deneme sürüşlerini yapılacağı alanın yanı sıra proje üzerinde en büyük Ferrari logosuna da sahip olacak. Abu Dabi'nin kuzeyinde yer alan Yas Adası üzerinde yer alan proje çevresindeki otel yatırımları ile birlikte Abu Dabi'yi turizmde farklı bir noktaya taşıyacak.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Tokyo'nun dönen 'mod'u





Prop Studio tarafından Moda Müzesi olarak tasarlanan Tokyo Mode, insanlığın 21. yüzyılda modayı nasıl algıladığına iyi bir örnek oluşturuyor. Adeta birbiri üzerine dizili yüzük halkalarından oluşan Tokyo Mode'un bazı katları dönen katlardan oluşuyor. Müze, rezidans, otel gibi farklı alanların yer aldığı her kat ayrı bir tematik mimari anlayışla ele alınıyor. Skybar ise açık hava terası ile alt bölümdeki moda şovlarını tepeden izleme olanağı sunuyor. Projenin mimarlar moda ile eşleştirmeye çalıştıkları bu proje için moda nasıl kıyafet giymekten ibaret değilse bu projede de tüm dokunuşlarını insan formundan alan bir anlayışla ele alınarak planlandı.

Bilim kurgu filmlerine fırlamış gibi



İşte futurist projelerden biri daha. Uzay gemisini andıran bu yapı geleceğe gönderme yapan tasarımı ile bilim kurgu filmlerinden fırlamış gibi duruyor. Mekanların köşeleri ve yüzeylerinde esneklik sağlayan ve bilgisayar grafikleri kullanılarak tasarlanan proje NURBS isimli matematik modellemeleri ile oluşturuldu. Mekanlarda olağan şekillerin dışında formlar oluşturma konusunda uzman bu teknik yeni mimarinin de temelini oluşturacağa benziyor.

Gelecekten bir tren yaklaşıyor




Tokyo'da son dönemde yapılan tüm projeler gelecekten izler taşıyor. Bunlardan sonuncusu da Tokyo Tren İstasyonu. Tokyo Reflection adını taşıyan proje kurgusal bir plandan yola çıkıyor. Eskiden tünel olarak kullanılan metro sistemi mimari tonunu, yaratıkların yaşadığı kurgusal bir tünelden alıyor. İç mimari ise seyahat edenleri bir sonraki istasyon konusunda meraklandırıyor. Seyahat edenlerin sosyal olarak mimariye katılımını sağlamayı amaçlayan tren istasyonu içinde bazı iç mimari hileleri de yapılacak. Rayların üstüne yerleştirilen ışık ayarlamaları tren yaklaşırken bilim kurgu filmlerinden fırlamışcasına bir görüntü sunacak.

Danimarka'nın milföy hamuru



Danimarkalı AART Mimarlık ile ZENI Mimarlık'ın biraraya gelerek yaptığı Geleceğin Eğitim Merkezi projesi yetişkinlerin eğitimini üstlenen bir sivil toplum kuruluşunun merkezini oluşturuyor. Toplam 6 bin 500 metrekare alan üzerine kurulu ve 5 kattan oluşan VUC Eğitim Merkezi, adeta bir milföy hamurunun katları gibi üst üste katmanlardan oluşuyor. Düşük enerji tüketimi gibi çevresel faktörler ile Danimarkalı yetişkinlerin bir yandan sosyalleşirken diğer yandan da eğitim alabileceği bir fikirden yola çıkarak tasarlanmış. İçerisinde konser salonları, tiyatro performansları gibi sosyal alanların bulunduğu yapı cam bölmeler ile birbirinden ayrılıyor. Böylece daha ferah bir yaşam alanı hissi yaratırken diğer yandan da proje içinde bulunan teraslar ile sosyallik binanın açık alanlarına da taşınıyor.

Torontolular balkonda sosyalleşecek



1969'lardan kalma eski bir apartmanın renove edilerek penthouse dairelerine dönüştürüldüğü Quadrangle projesinin en altta bulunan iki katı ofis alanları kalan bölümleri ise yaşam alanlarından oluşuyor. Mevcut apartmanın dizaynı örnek alınarak yapılan yeni mimari ise ev teknolojileri ile destekleniyor. Teras bahçeler ve balkonların çok geniş bir şekilde kullanıldığı proje ev sahiplerinin dışarısıyla mümkün olduğunca iletişimde olması fikrinden hareket edilerek planlanmış. Proje Kanada mimar Enstitüsü tarafından 2009'da Mükemmellik Ödülüne layık görüldü.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Londra'nın dikey bahçeleri




Londra'nın en prestijli semtlerinden biri olan Mayfair, şimdilerde doğa ile mimarinin buluştuğu en ilginç mimari projelerden birine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Studio Seilern Mimarlık tarafından tasarlanan bu proje doğa ile mimarinin içini dışına çıkaran bir proje olarak tanımlanıyor. Arazi geliştirmenin en zor olduğu şehirlerden biri olan Londra'da metropolün içinde bahçeli projeler yaratılamayınca projenin içine bahçeyi eklendi. İçinde otelden alışveriş caddesine rezidanslardan ticaret merkezlerine kadar farklı kullanım almalarını içeren karma bir kullanımdan oluşan proje özellikle de Londra'nın en yeşil projelerinden biri olacak. Binaların teraslarında sarkan yeşilliklerle doğal bir bahçe ortamının da yaratılacağı proje açık alışveriş merkezi örneklerine açık karma kullanımlı projeye geçişinde de bir ilki temsil edecek. Shepherd Caddesi'nden girildiğinde projenin rezidans bölümüne giriş yapılacak. Oradan aşağı inildiğinde alışveriş merkezine ve diğer bölümlere geçişler yapılabilecek. Proje dikey bahçeleri ile de sınırlı metrekarede yaratılan projeler için örnek oluşturacak.Kasım 2010 sonunda yapımına başlanacak projenin Mayıs 2012'de tamamlanması planlanıyor.

Copacabana manzaralı müze







Dünyanın en güzel plajlarından Copacabana Beach manzarasında ve en güzel şehirlerinden Jio de Jenario'da bir müze yapıyorsanız tasarımına daha çok dikkat edeceksiniz demektir. Brezilya'nın Ulusal Müzik ve Sanat Müzesi'nin mimarları da bu unsurları dikkate almış olacaklar ki en azı için kadar dışı da ilgi çeken bir müzeyi Copacabana Plajı'nın hemen karşısına yerleştirmişler. Toplam 6 kattan oluşan ve içerisinde piyano bardan restoranlara oditoryum salonundan sergi alanlarına kadar geniş bir müzeyi Brezilyalıların hizmetine sundular. Müzenin mimari açıdan en ilgi çeken yerlerinden biri kenarındaki açık alanları sayesinde plaj manzaralı bir rampadan yukarı doğru tırmanmaya olanak sağlaması. Dikey bahçelerle süslenen ve dış rampalarından müzenin içine girmeden restoran, teras, müze sonrası sosyal alanlara girmeye de olanak sağlaması. 73 bin 500 metrekare alan üzerine kurulu olan müzenin mimarı ise hem iç hem de dış dizaynda kullanılan dört elementi şöyle açıklıyor: Gökyüzü, deniz, plaj ve Copacabana caddesi

Yapay adada kum dalgası







Abu Dabi'nin 600 metre ilerisinde yapay bir ada olan Reem Adası projesi alışveriş merkezi, rezidans ve otelden oluşan emerald projesi tasarımını çevresindeki doğal oluşundan alıyor. 2009 yılının sonlarında açılan 360 bin metrekare alan üzerinde kurulu proje kendi içinde bir şehir yaratmaya odaklandığından otelden rezidansa oradan da alışveriş merkezine olan geçişler arasında doğal bir bağ kuruluyor. Projenin dizaynı otel, rezidans ve alışveriş merkezinin konumlandırması, kesişim noktası dikkate alınarak en kolay kullanım imkanın sağlanması amaçlanarak yapıldı.Projenin en dikkat çeken bölümlerinden biri olan alışveriş merkezi alışılagelmiş kutu şeklinde bir dizayn yerine estetik bir bakış açısıyla dalgalı formlar kullanılarak tasarlandı. Şeklini ise bölgenin doğal özelliklerinden kum, kumul ve dalga formlarından aldı.

Cennetin güney bahçesi







Güney Kore'de Cennet Bahçesi konseptinden yola çıkılarak Samoo ve Grimshaw Mimarlık şirketleri tarafından yapılan The Ecorium, yemyeşil bir doğa içinde ilginç mimari tasarımların olduğu doğal bir park olacak.33 bin metrekarelik alanda bitkilerin özel iklimlendirme koşulları ile korunacağı park, yapılaşmanın hiç olmadığı yemyeşil ir doğa ortasında ilginç bir görüntü oluşturacak. Projenin dış gövdesinde metal paneller ile çift cam kıllanılacak. İleri teknoloji sayesinde güneşten aldığı enerjiyi biriktirerek yıl boyunca bitkilerin ihtiyaç duyduğu sıcaklığı sağlayacak. Cennetin Güney Bahçesi, sıradan bir doğal park projesinin ötesine geçerek kamuoyunda doğanın önemine vurgu yapan bir sosyal sorumluluk projesi görevi de görecek.

Su ev gökyüzü sırt sırta verdi







Birleşik Arap Emirlikleri yine dünya gündemine ilginç bir mimari tasarım ile girmeye hazırlanıyor.. Marina and Beach Towers adını taşıyan ve Oppenheim Mimarlık tarafından tasarlanan proje karma kullanımlı iki yüksek kuleden oluşuyor. Birbirine sırtını dayamış iki dikdörtgen yapıdan oluşan proje gökyüzü ile suyu birleştirmeyi amaçlıyor. Sıcaklığı yaz aylarında çok yüksek derecelerde seyrettiği bir coğrafyada dış cephesinde ayna kullanımı ile dikkat çeken yapının denize bakan yüzeyi marina ve otelden oluşurken karaya bakan tarafında ise rezidans daireleri yer alacak.

Tokyo'nun gökyüzüne tırmanan moda müzesi






Modada Paris ve Londra gibi Avrupa şehirleriyle yarışan Tokyo yeni bir moda müzesi ile 2010 yılında modanın tahtına oturmaya hazırlanıyor. Le Mannequin adını taşıyacak moda müzesi şehrin moda markaları için bir üs niteliği taşıyan Omotesando Caddesi'nde yapılıyor. Tokyo'nun kısa zamanda ikonik binalarından biri haline gelmesi planlanan müze 110 metre yüksekliliğinde siyah beyaz renklerde olacak. Girişinin tamamen bir moda podyumu gibi tasarlandığı müzenin iç tasarımında su mermeri kullanılacak. 100 metrekarelik panoramik balkonları ile adeta gökyüzüne tırmanıyor izlenimi veren yapı ünlü siyah beyaz formuna kontrast olarak ünlü Japon bahçeleri ile hareketlendirilecek. Modada Paris ve Londra gibi Avrupa şehirleriyle yarışan Tokyo yeni bir moda müzesi ile 2010 yılında modanın tahtına oturmaya hazırlanıyor. Le Mannequin adını taşıyacak moda müzesi şehrin moda markaları için bir üs niteliği taşıyan Omotesando Caddesi'nde yapılıyor. Tokyo'nun kısa zamanda ikonik binalarından biri haline gelmesi planlanan müze 110 metre yüksekliliğinde siyah beyaz renklerde olacak. Girişinin tamamen bir moda podyumu gibi tasarlandığı müzenin iç tasarımında su mermeri kullanılacak. 100 metrekarelik panoramik balkonları ile adeta gökyüzüne tırmanıyor izlenimi veren yapı ünlü siyah beyaz formuna kontrast olarak ünlü Japon bahçeleri ile hareketlendirilecek.

Fin küpünde sıfır karbon salımı




Alman mimarlık şirketi Studio Aisslinger tarafından yapılan 'fincube' projesi alternatif bir konsept yaşam tarzına bir işaret ediyor. Fincube sadece fin hamamlarını hatırlatan ahşap küp mimarisi ile değil düşük enerji maliyeti ile dikkat çekiyor. Deniz seviyesinde 120 metre yükseklikle planlanan proje güney İtalya'da hayata geçirilecek. Tamamiyle İtalyan ahşabı kullanılarak yapılacak olan proje en az karbondioksit salımı ile 47 metrekarelik bir yaşam alanından oluşuyor. Geri dönüştürülebilir malzemelerin kullanıldığı proje minimalist bir mimari anlayışla hayata geçiriliyor. Üç boyutlu dikdörtgen şeklinin yanları törpülenerek verilen form ile dikkat çeken Fincube açık alan alanı kavramına da örnek teşkil ediyor. Evdeki hiçbir alan bir diğerinden duvarlarla ayrılmıyor. Mutfak ile salon ve banyoyu birbirinden ayırmak için duvarlar yerine paneller kullanılmış.

Babil kulesini referans alacak yörünge....




İngiltere'nin başkenti Londra dünya mimarlık literatürüne girecek bir esere daha hazırlık yapıyor. Londrayı kırmızı bir yörüngeye çevirecek olan Orbit projesi 2012 yılında şehirde yapılacak olan olimpiyatların da sembolü olacak. Hindistan doğumlu mimar Anish Kapoor tarafından yapılacak proje aynı zamanda İngiltere'de yapılacak en büyük halka açık sanat ürünü olacak. Bin 400 ton Arcelor Mittal çeliği kullanılarak yapılacak ve 115 metre yüksekliğindeki kule kırmızı bir trampete de benzetilen proje 30 milyon dolara malolacak. Kapoor, projeyi yaparken Dünyanın 7 Harikası arasında yer alan Babil Kulesi'ni referans alacağını söylüyor. Çelik aksanın yapılmasından sonra başlanacak olan proje ile ilgili Londra Büyükşehir Belediye Bakanı Boris Johnson yapının Paris'teki Eyfel Kulesine rakip olacağını söylüyor.

Kayalıklar arasında kitap sevgisi!



Uçurumun dibindeki bu proje en zor coğrafi alanların bile etkili bir mimari anlayışla nasıl kullanılacağına örnek. Norveç'te hayata geçirilen bu ilginç proje dünyada eşi benzeri olmayan bir kütüphane. Snohetta of Alexandria Library adını taşıyan bu kütüphanenin ziyaretçilerinin kitap sevgisinin dünyadaki gerçek temsilcileri olacağı ise kesin. Mimarlarına göre James Bond filmlerine en çok yakışacak projelerden biri olan bu proje dik kayalıklar arasında 96 metre uzunluğunda inşa edildi. Konumu nedeniyle içerisinde butik bir oteli de bulunduracak Snohetta adını ise arasına sıkıştığı dağlardan alıyor.

Çocuklar yumurtalarda eğitim alacak




Avrupalı mimarlar sadece ticari ve konut değil eğitim ve sağlık projelerinin mimarisinde de yenileri denemeye bayılıyor. Almanya'nın küçük kentlerinden biri olan Bühlau'daki çocuk gelişim merkezi de bu örnekler arasında geliyor. Tepeden bakıldığında yan yana dizilmiş yumurtaları andıran bu proje sadece mimarisi değil sorumlu ve sürdürülebilir mimari anlayışıyla da bir örnek teşkil ediyor. Binanın çocuk gelişim merkezi olması nedeniyle mimarisinde en az karbon salımı hedefleyen ayrıca yağmur ve atık suları geri dönüştüren bir teknoloji kullanımına özen gösteriliyor. Yumurta formu verilen projenin içine yeşil alanlar da serpiştirilmesi dikkat çekiyor. Ayrıca camları olmaması nedeniyle dışarı ile ilişkisi minimum seviyede bulunan projede bahçelerle yeşil alan kullanımı hedeflenmiş. Proje içindeki yumurtaların bir kısmı gelişim merkezi, bir kısmı keşif alanı bazıları uyku odası olarak kullanılıyor.